3 Kasım 2012 Cumartesi

ÜNİVERSİTENİN İTİBARI


Çocuğu dershaneye götürdükten sonra uzandım Selçuklu çay bahçesine ve kapalı bölümde bir çay sipariş ettim yanında poğaça ile birlikte. Poğaçayı elimle bölüp bölüp, çayı yudum yudum çekerek götürürken bir baktım amcanın biri almış sazı eline ve bir yerlere verip veriştiriyor. Verip veriştirdikleri arasında üniversiteler olmasa sanırım kulak bile kabartmayacaktım –çünkü öylelerinden her yerde o kadar çok ki- ama algıda seçicilik üniversitelere veriştirmeye başlayınca çaktırmadan başladım dinlemeye. Eğer dinlediğimi belli etseydim daha bir heyecan ile saçmalar ve saçmalamasına ben yataklık etmiş olurdum.

Çok bilmiş amca neler anlatmıyordu ki; hiçbir üniversitemizin dünya klasmanında yer almadığından tutun da üniversitelerin öğrencilere hiçbir şey veremediğine kadar. Ara sıra da gene de okumak güzel şey diye sıkıştırmaları da kendini haklı çıkarma çabası gibiydi. Yanındaki onu destekliyor, bizim amca attıkça atıyordu. Yine müzmin bir hastalıktı amcanınki; kötü örnekler üzerinden bütünü harcamak. Bazı hatalardan dolayı bütün üniversiteleri harcıyordu. Yanındaki amcanın öğrencinin kendinde olacak, öğrenci kendini yetiştirdi yetiştirdi yoksa hocaların bir şey yaptığı yok. El insaf ki ne insaf. O hiç beğenmedikleri üniversitelerin bir mensubu olarak inanın terbiyemden onlara cevap bile vermedim. Cevap versem mutlaka onların da çok değerli cevapları olacaktı çünkü.

Değerli dostlar, memleketimizde, belki de bütün dünyada son zamanlarda acımasızca yapılan bir şey var; İTİBARSIZLAŞTIRMA. İnsanlar kavgalı oldukları kurum ve kuruluşları bir dillerine doladılar mı Allah yardım etsin o kurum ve kuruluşlara. Bir zamanlar bilge özelliklere sahip bir dedemizin çok güzel bir sözü vardı, derdi ki “Oğul, hiçbir topluluğu kökten kötülemeyin, mutlaka içinde iyiler vardır”, bu sözün tersi de doğru. Fakat, kolay geldiği için hemen herkes genelleştirmelerle işin kolayına kaçıyor ve ondan sonra iletişim uçurumları açılıyor da açılıyor. Diyalog sadece kelime olarak kalıyor. Vatandaş ile üniversite, bazen de vatandaş ile başka bir kurum birbirine düşman oluveriyor. İyi ama o kurumlarda yer alanlar da bu memleketin bir bireyi değil mi. Eleştirisi sıklıkla yapılan kurumlarda herkesin ama herkesin bir parçası yok mu, var tabi ki, iyi o zaman dert ne? Dert şu, insanlar yerine göre kendi nefsinden başka demek ki kimseyi düşünmüyor ve beğenmiyor. Kendileri dev aynasında gören tipler herkesi de küçük aynalarda görüyor. Çukur ve tümsek aynalar konusuna bakınız J

Sevgili dostlar, şimdi hep birlikte bir mahalle düşünelim. Özellikle de modern dünyanın bir sonucu olarak mahalledeki kişilerin hiçbiri diğerini tanımıyor. Hatta bazen aynı apartmandaki komşularımızı bile tanımıyoruz. Mahallemizden birisi tutsa hırsızlık yapsa bütün mahalle hırsız sayılabilir mi? Ayrıca başkasının mahallesinde sorun varsa bizim mahallemizde de olabilir. Yok birbirimizden farkımız yani.

Bu memleketin üniversitelerini eleştirenlere soruyorum memleketin her kurumu ve her işi dört dörtlükte tek sorun üniversitelerde mi. Ayrıca siz hocaların akademik çalışmaların için neler yaptığını biliyor musunuz? Uykusuz geceler ve hatta yıllar geçiren akademisyenlerden haberiniz var mı? O beğenmediğiniz ülkenin üniversiteleri dünyada yapılmayan nice işleri yapıyor, madem çok biliyorsunuz, bunları görmediniz mi? Bütün üniversiteleri tek tek gezip, tek tek hocaların derslerine girdiniz mi? Üniversiteye giden ve üniversiteye gitmeyen iki kişiyi karşınıza alıp her yönüyle hiç değerlendirdiniz mi? Yoksa; bir zamanlar gitmeye çalışıp da gidemediğiniz bir üniversite mi oldu. Madem çok biliyorsunuz buyurun bir çay içelim ve işimizi bize öğretin. Ha bu arada biz akademisyenlerin anlatacaklarını dinleyecek kadar sabrınız varsa gelin olur mu…      

İki yarım bir tam etmez

Bir bütünün iki parçaya ayrılıp sonra bir araya getirilmesi bütünden bir şey eksiltir mi, miktarından bir şey eksiltmez ama bütünlüğünden ek...