20 Mart 2021 Cumartesi

İki yarım bir tam etmez


Bir bütünün iki parçaya ayrılıp sonra bir araya getirilmesi bütünden bir şey eksiltir mi, miktarından bir şey eksiltmez ama bütünlüğünden eksiltir, iki parçaya bölünen şey bir araya getirilse de o artık bir bütün değildir. Gerçek hayatta da birçok şey böyledir. Örneğin, yarım yapılmış iki iş asla tam yapılmış bir iş etmez, hatta %90 oranında yapılmış iki iş de tam bir iş kadar etki etmez. 

Hiç kimse yarım iş yapmak istemez, bununla birlikte belki bilgisizlikten, belki tecrübesizlikten, belki plansızlıktan, belki aşırı hayalcilikten belki de işin ehli olmamaktan dolayı günümüzde maalesef birçok iş yarım kalmaktadır. Bir işi tam bitirememiş insanlar sıklıkla kalkar ve yarım kalan işi bitirebilmek için bir şans daha ister ve ortaya bir yarım iş daha çıkarırlar maalesef. Ondan sonra başlarlar savunma yapmaya: "tamam o işi bitiremedim ama onun yerine üç (yarım) iş yaptım". "Bilmem ne sebepten işi bitiremedim ama o kadar çaba sarf ettim". Bütün bunlar ne dinleyeni ne de savunanı tatmin etmez. Boşa giden zamana, paraya ve hayallere olur olan... 

Bu memleketin heba edilecek tek kuruşu, boşa geçirilecek bir saniyesi bile yoktur. İnsanların hayalleriyle oynamaya, onları yanlış yönlendirmeye, vakitlerini çalmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Vebaldir, günahtır ve sorumsuzluktur. O nedenle bir işe yeltenirken kırk kere düşünmeli ve bir kere işe girmeliyiz. İnsanların ümitleriyle oynamaktan vazgeçmeli ve bir şeye girişeceğimiz zaman yapamayacağımıza dair zerrece bir şüphemiz varsa o işe hiç girmemeliyiz. 

Sevgili dostlar, "boş duracağına boşa çalış" diye güzel bir atasözümüz var. Bu atasözü yanlış anlamaya da oldukça müsait aslında. Boş duracağına boşa çalış sözü boş zamanlarımızı değerlendirmekle ilgili olabilir, bu durum vaktimizin en değerli, kaynaklarımızın en pahalı olanlarını heba etmek anlamına gelmez. 

Söylemek istediklerim anlaşılsın diye somut örnekler vermek istiyorum. Son dönemde bilişim alanı dahil olmak üzere birçok alanda yeni fırsatlar ortaya çıkmıştır ve fırsatlar beraberinde tehditleri de getirmiştir. Fırsatla birlikte tehdidi görebilenler bazı alanlara girmekte tereddüt geçirirken  konuyu çok da anlamamış kişiler balıklama atlarla. Genç bir mezun olarak ben de bir zamanlar benden daha bilgili büyüklerim dururken saf bir şekilde balıklama bir işe atlamış ve neredeyse o yazılım işleri yüzünden akademik hayattan çıkacak duruma gelmiştim. 

Bu arada işin bir de bireysel yarım işçilik ve kolektif yarım işçilik tarafı bulunuyor. Yarım işçilik konusunda bireysel çaba ile yapılabilecek işler de risk bir miktar düşük olsa bile kolektif çalışma gerektiren işler de risk daha fazla olabiliyor. "Bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır", bu nedenle kolektif yapılan işlerde ekipten bir tanesi bile görevini tam yapmadığında işler sarpa saracaktır.

İki yarımın bir tam etmeyeceği, bu nedenle de tam olarak biteceğinden emin olunmayan hiçbir işe girilmemesi gerektiği anlaşıldığına göre bu aşamadan sonra ne yapmak lazım? Tam işçilik yapamayacaksak hiç mi çalışmayacağız. Cevap basit: 

(1) "Önce bir işi tam bitirebilecek; yetenekli, bilgili, tecrübeli kişilerden bir ekip oluşturacak ve daha sonra ekipte bulunan herkesin çapına en uygun görevi vereceğiz". 

(2) "Farklı gayelerle ustası olmadığı bir işe talip olana değil o işi gerçekten yapabilecek kişiye işi vereceğiz". 

(3) "Ekipte yer almak istemeyen kişiyi zorla ekibe almak yerine gerçekten istekli olanları davet edeceğiz".

(4) "İşi yapma kapasitesi olan kişilerin vakti olup olmadığına bakacak ve ona göre iş isteyeceğiz. Yetenek, bilgi ve tecrübe kadar ihtiyaç duyulan şeylerden biri de vakittir."  

Yüzyıllara meydan okuyan eserlerin yıllarca süren çaba ile inşa edildiğini görmek gerekiyor. İki yarım bir tam etmediğine göre yarım yarım tonlarca iş yapmak yerine, bir tane, okkalı ve yıllara meydan okuyan bir iş yapılmasını yeğlerim. 

Saygılarımla,

Hidayet Takcı

Sivas, Mart 2021

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Bir Milyon Yazılımcı projesi



Bilgisayar, bilgisayarcı, bilgisayar programcısı, bilgisayar mühendisi, yazılım, yazılımcı, yazılım mühendisi, bilişim, bilişimci, yönetim bilişimci… listeyi daha fazla uzatıp yazının tadını kaçırmak istemem ama bilişim teknolojileri geliştikçe bu isimler daha artacağa benziyor. Mesela verinin önemi anlaşıldıktan sonra bu listeye veri bilimci unvanının eklenmesi gibi, mobil sayesinde mobil yazılımcı, veri tabanı bilen için veri tabanı programcısı veya yöneticisi hatta veri tabanı uzmanı gibi. İsimler uzar da gider ama hepsi aynı yere hizmet eder “bilgi işlem”. Amacım bilgi işlemi kutsallaştırmak değil ama alanı sanırım en iyi özetleyen kavram bu. Bu girişin nedeni “Bir milyon yazılımcı” şeklinde gündeme gelen başlık yerine daha uygun bir şey başlık bulunabilir miydi kaygısı elbette. Her ne kadar başlıktan kastedilen şeyi meslekten birisi olarak biz anlıyor olsak ta herkes aynı şeyi anlamıyor olabilir. Neyse ne, belki de bizden daha iyi anlıyorlardır. 

Bilgisayar mühendisliği bölümünü kazandığım yıl büyük bir hevesle bölümümü tanımak istiyordum. Neymiş bu alan, heyecan duyduğum kadar iyi bir alan mı yoksa hava mı bunların hepsi diye. Nereden bulduğumu hatırlamadığım “Bilgisayar Ansiklopedisi” gibi bir kitap buldum, daha doğrusu ansiklopedi. Okudukça okuyasım gelen ve erken bir vakitte meslekle ilgili temelleri anlamaya başladığım bir kitap oldu o kitap. İşte ta o yıllarda anladım ve gördüm ki asıl olan bilgisayar veya onun mühendisliği değil onun yerine hesaplama yani “computation” imiş. Bilgisayar teriminin “computer” olarak ifade edilmesi de o sebepleymiş. Cihaz olarak son bir asırdır gündemimizde olan “computer” hesaplama olayının çağımıza düşen yansıması ve onun somutlaşmış hali imiş. Ve hesaplamanın tarihi Abaküs’e kadar gidiyormuş. O bilgiler üzerine olayın sadece bilgisayar değil daha fazlası olduğunu fark etmiştim. Tek fark ettiğim o da değildi. Eğitime başladıktan sonra bile kavramakta zorlandığım, belki de önemini hissettiğim için ezber yapmak yerine kavramak istediğim bir başka kavram: Algoritma. Algoritmanın hikayesi bir Müslüman olarak beni mutlu etmişti. Çünkü onun prensiplerini “El-Harezmî” isminde Müslüman bir âlim ortaya koymuştu. Algoritma ismi meğerse El-Harezmî’nin Latincedeki karşılığı imiş. Peki, neydi algoritma. Algoritma, büyük problemleri küçük alt problemlere bölerek çözmeyi ve bu çözümleri birleştirerek sonuç bulmayı kolaylaştıran mantık idi. Bu mantık nedeniyle de problem çözümleri açık, anlaşılır ve net adımlar şeklinde yazılıyordu. Büyük bir ekmeği bölerek yemek gibi bir şeydi bu. 

Algoritma kavramı ile birlikte karşımıza çıkan konu bir diğer konu “problem çözme” oldu. Matematik ve fen problemleri çözmeyi biliyorduk ama problem çözmenin bir teorisi olduğunu bilmiyorduk. Algoritmaların problem çözme mantığı sunduğunu anladıktan sonra sadece matematik ve fen problemleri değil daha karmaşık problemleri bile çözmeye başlamıştık. Madem küçük problemleri çözebiliyordu Algoritma denen şey büyüklerini hatta daha büyüklerini çözebilir miydi? Başkalarının da aklına gelmiş olacak ki “Algoritmik Yaklaşım” veya “Algoritmik Süreç” kavramlarının aslında var olduğunu öğrendik. Algoritma geliştirmenin sadece bizim alanla değil bütün alanlarla ilgili olduğunu da görmüş olduk. Algoritma sadece problem çözmüyor olaylara farklı açılardan bakabilmemizi sağlıyordu. Algoritma onunla da kalmıyor ve bize kodlama için altlık hazırlıyordu.

Klavyeden girdiğimiz isme göre bize “Merhaba…” şeklinde bir mesaj veren bir program, aman Allah’ım. Ayaklarımız yerden kesilmeye başladı bile. Daha önce de bize “Merhaba Dünya” şeklinde bir mesaj vermişti bu cihaz. Algoritmasını kurduğumuz her şeyi kodlamayla birlikte gün oldu “Hayalini kurabildiğimiz her şeyi kodlayabiliriz” demeye başladık. İddia büyüktü ama zaman ve odaklanma ile gerçekten mümkün olabiliyordu bu. Programcılıkta belli bir seviyeye geldikten sonra program kavramından başka bir de yazılım kavramı olduğunu duyduk. Yazılım için kimisi “programlar topluluğu” kimisi “dokümantasyonu ile birlikte programlama” diyordu. Gördük ve anladık ki alanda ilerledikçe programcı değil yazılımcı olunuyor.

Sonra platformlar, ürünler, çözüme uygun yönlenmeler, ihtiyaçtan doğan geliştirmeler, zevkine yapılan işler, proje için yapılan işler, para için yapılan işler ve diğerleri. Her ne kadar bir türlü yerinde duramasa bile teknoloji yeni bir teknolojiye adaptasyon çok zor olmuyor, yeter ki temel iyi alınmış olsun.

“Bir milyon yazılımcı” yetiştirme projesinin gündeme geldiği günlerde öğrencilerimizin serzenişleri oldu “iyi ama biz bu kadar zorlu eğitimi neden alıyoruz, yazılımcı olmak bu kadar kolaysa bizim çektiğimiz nedir” şeklinde. Bir milyon yazılımcı yetiştirme projesi belki de onlar tarafından işlerinin elinden alınması olarak görüldü. Tabi hepsinin fikri değil ama en azından bir kısmının böyle düşündüğünü biliyorum. Peki, kaygı ne kadar haklı ve projenin çıktısı ne olacak?

Projeyle ilgili bağlantıyı incelediğimizde uzaktan eğitime uygun ve sertifika eğitimi seviyesinde çok sayıda eğitim olduğunu gördüm. Eğitimler ilgili olan herkese açık. Bizim öğrencilerimiz de gidip eksik kaldıkları konularda oradan eğitim alabilirler. Burada bir sıkıntı yok. Eğer bu proje bizim 4 yıllık örgün eğitimde verdiğimiz diplomayı verecek olsa en başta biz karşı çıkarız. Ama konu diploma verme konusu değil. Olana yenisini katma ve topluca bu alanda bir kazanım elde etme projesi olacaktır.

Benzer şekilde proje ortaya atıldıktan sonra kimileri biz bu alanda zaten iş bulamıyoruz, bu alanda eksik yok ki neden böyle bir proje dediler. Muhtemelen aynı kişiler fazla değil kısa süre önce de “Yazılım devlet politikası olmalıdır” diyorlardı. Yazılımın devlet eliyle teşviki böyle başlar ve sonra yetenekli gençlerin yerleştirilmesi ile devam eder.

Gerek bizim üniversitelerde verdiğimiz eğitimler gerekse de sertifika bazlı eğitimler eğitim almaya istekli, gayretli, çalışkan ve odaklanmış kişilere fayda verecektir. O nedenle yapılanın eleştirisinden önce öz eleştiri yapmak ve işin önemli kısmının eğitimi alan kişinin performansı ile ilgili olduğunu görmek lazım.

“Bir milyon yazılımcı” projesi artısıyla eksisiyle başlangıç anlamında değerlidir. Ülkemizde henüz yeterli miktarda yazılım yapan personel bulunmamaktadır. Bu proje değil bir milyon 10 bin nitelikli yazılımcının yetişmesine bile katkı sunsa başarılı bir projedir. Projenin başarısı konusunda bizlere düşen bir görev olursa elimizden geldiği kadar destek vermeye hazırız inşallah. En azından uzman olduğumuzu düşündüğümüz konularda derslerimizi bir plan dâhilinde açık olarak paylaşabiliriz ve bundan memnuniyet duyarız. Önemli olan ülkemizin daha güçlü yarınlarıdır. Bu arada projenin adının ne olduğunun önemi yok önemli olan niyet.

Bilgisayar Yüksek Mühendisi
Doç. Dr. Hidayet Takcı
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi

21 Eylül 2018 Cuma

Yeni Mezun Bilgisayar Mühendislerine Tavsiyeler


Uzun bir maraton sonunda nihayet mezuniyet aşamasına geldiniz. Artık hayallerinizi süsleyen o unvana sahipsiniz. Ders yok, ödev yok, sınav yok. Her sınavda hakkınızı yediğini düşündüğünüz hocalarınız da yok artık. Ama mesleğin sorumluluğu var bu seferde üzerinizde. Hatta belki de asıl bundan sonrası zor diyenleriniz olacak. Erkekler askerlik veya yüksek lisans seçeneklerini düşünmeye başlayacak. Kızlar ise yüksek lisans arayışına girecekler. Tabi bir de öğrencilikten bıktığı için yüksek lisans da neymiş diyen olacak. Özellikle son dönemde iyileşen koşullar nedeniyle birçoğunuz Araştırma Görevlisi olabilmek için belki de can atacak. KPSS sınavlarına kiminiz gizli kiminiz açıktan girecek ve devlete girmeye çalışacak. Önemli bir kısmınız özel sektörde iş bulacak, az bir kısmınız da cesaret gösterip kendi işinin patronu olmayı baştan seçecek. Ama herkesin ortaklaşa bir derdi olacak "Biz bu meslekte ne yapacağız!!!".

Ülkemizde hemen her üniversite Bilgisayar Mühendisliği eğitimi veriyor. Kimisi daha kaliteli kimisi de kendi çapında bir çaba veriyor. Yani her yerde olduğu gibi iyi üniversiteler de mezun veriyor iyi olmayanlarda. Fakat önemli bir tespit şu ki "hangi üniversiteden mezun olduğunuz değil sizin mesleğe yaklaşımınız sonucu etkileyecek". Çok iyi üniversitede okuyup bir şeyler öğrenememiş birileri olabileceği gibi umulmadık okullardan çok iyi mezunlar da çıkacak. 

Peki, eksikleriyle birlikte bir okuldan mezun oldunuz. Karalar bağlayıp bırakacak mısınız? Tabi ki hayır. İçinizden öyle şeyler geçse bile ailenizin ve sizi yetiştiren hocaların üzerinizde hakkı olduğunu düşünün ve eksiklerinizi mezuniyet sonrası hızlıca kapatmaya çalışın. Nereden başlayacaksınız...

Belki de öğrenci iken yapmayı ihmal ettiğiniz bir şey var o da işin mutfağına dalmak. Düşünün hoca size kendini parçalayarak bir şeyler anlatıyor ama siz film izler gibi izliyorsunuz dersi. Hoca ödev veriyor ama akşam ödevi yapmak yerine başka işler daha cazip geliyor. Bazen hocanın insafı geçiyorsunuz dersi ama gerçek hayat ve rekabetçi ortam öyle mi? Elbette hayır.

Değerli mezunlar başta şunu belirteyim ki diğer meslekler gibi bir kere öğrenip emekli olana kadar yapabileceğiniz bir işiniz yok. Her yıl, her ay hatta her gün kendinizi yetiştirmeye devam edeceksiniz. Hani sürekli eğitim kavramı var ya o kavram en çok sizi ilgilendiriyor. Başarılı olabilmek için en az hocalarınız kadar çalışacaksınız. Bir hoca günde kaç saat çalışır, merak eden ailelerimize sorabilir.

Değerli mezunlar maymun iştahlı da olmayacaksınız. Kendinize bir kaç alan seçip o alanlarda uzman olmaya çalışacaksınız. Alan ile ürün arasındaki farkı ifade etmeye gerek yok. Örneğin veritabanı alanında çalışacaksanız veritabanı konusundaki bütün ürünlere bakacak ve en azından temellerini bileceksiniz.

Yabancı diliniz çok iyi olmayabilir ama dilimizdeki kaynaklar çok yeterli olmadığı için lütfen yabancı dildeki yayınları takip etmeyi bırakmayın. Ayrıca teknik ingilizcenin en kolay ingilizce olduğunu unutmayın. Ayrıca; google ve microsoft tarafından desteklenen çeviri uygulamaları da işinize yarayabilir.

Yeteneklerinizi artırmak kadar onu sunmayı da lütfen öğrenin. İyi bir özgeçmiş nasıl oluşturulur bu konuda eğitim bile alabilirsiniz.

Gözünüzde büyüttüğünüz kurumlara başvurmaktan çekinmeyin. Başvurun ve olmazsa başvurdum ama olmadı dersiniz. Aradan yıllar geçtikten sonra başvursam belki de olurdu demeyin.

Öğrenciliğiniz boyunca yaptığınız gibi video dersleri takip etmeye çalışın.

Çalışmalarınızı ve öğrendiklerinizi kalıcı hale getirmek için karalama defterleri tutun ama yaptığınız karalamaları hemencecik atmayın.

Her şeyi iyi biliyor olabilirsiniz ama sizden önce bu yolları yürümüş büyüklerinizden tavsiye almayı ihmal etmeyin. Zararını görmezsiniz ama belki bir şeyler öğrenirsiniz.

Gerek iş anlamında gerekse projeler anlamında hayatta iyi fırsatlar çok fazla denk gelmeyebilir. Algılarınızı açık tutun ve en iyi fırsatı değerlendirmeye çalışın.

Sevgili arkadaşlar, yazılım alanı dünyada ve ülkemizde her geçen gün gelişirken yazılım alanında iş bulamayacağınızı düşünerek başka işlere meyletmeyin. Çalışın ve karşılığını alın. Ha bir de meslektaş yardımlaşması ve dayanışmasını ihmal etmeyin.

En güzel günler sizlerin olsun...

Hidayet Takcı
Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi
Bilgisayar Yüksek Mühendisi
htakci@cumhuriyet.edu.tr 

9 Haziran 2017 Cuma

GÜRÜN MESLEK YÜKSEKOKULU

Sivas ilinin şirin bir ilçesidir GÜRÜN. Havası ile suyu ile fakat özellikle de insanı ile hele de okumuş insanı ile dilden dile anlatılır durur. Tarihi yaklaşık olarak Sivas'ın tarihi kadar eskidir. İklim olarak Sivas'ın en ılıman iklime sahip ilçesidir. Başta meşhur Gürün Elması olmak üzere; Dutu, Cevizi, Kayısısı başka bir lezzete sahiptir. Tamamen doğal beslenen koyunu kuzusu sayesinde dönerine doyum olmaz. Denize kıyısı yoktur ama alabalık başta olmak üzere balığın sık tüketildiği bir ilçedir aynı zamanda. İsmet Yılmaz, Hüsnü Yusuf Gökalp, Osman Boyraz, Edip Başer Paşa, Atilla İlhan, Cem Yılmaz ve daha niceleri hepsi Gürün'ün bir değeri bir zenginliğidir.


Gürün, doğudan batıya ve kuzeyden güneye yolların kesişim noktasında yer alır. Bunun bir sonucu olarak ulaşım konusunda oldukça avantajlı bir konuma sahiptir. Birisi Suçatı'da olmak üzere Gürün'de çok yoğun trafiğe sahip üç adet dinlenme tesisi bulunmaktadır. Şuğul vadisi ve Gökpınar gölü görülmeye değer en önemli yerleridir. Özellikle de Gökpınar gölü dünya sıralamasına girecek nispette güzelliklerle yaratılmıştır. Turkuaz mavisi ve berrak suyu görenleri mest etmektedir. 


Sivas'ın bu güzelim ilçesini sadece Sivas'ta değil bütün Türkiye'de farklı hale getiren ise Gürün insanının okuma yazmaya verdiği önem ve bu konudaki göz kamaştıran durumudur. Gürün ve Eğitim arasındaki ilişki özellikle son dönemde sayın Milli Eğitim Bakanımızın ilçemizden çıkmasıyla bir nevi taçlanmıştır. Sayın bakanımızdan aldığımız güç ve destekle ayrıca Gürün insanının eğitime olumlu bakışı sayesinde ilk öğretimden orta öğretime orta öğretimden yüksek öğretime oldukça pozitif gelişmeler yaşanmaktadır. Çalışkan ilçe milli eğitim müdürümüz ve çok değerli ekibi Gürün'de oldukça güzel işler başarmaktadır. 


İlçemizde Cumhuriyet Üniversitesine bağlı olarak 1994 yılında kurulmuş bir de Yüksekokulumuz bulunmaktadır. Bugüne kadar 2750 ön lisans öğrencisi mezun veren okulumuz daha nice binler öğrenci verme azim ve kararlılığı ile çalışmalarına devam etmektedir. Şu anda okulumuzda 25 civarında akademik ve idari personel bulunmaktadır. Altyapı anlamında önemli bir sorunu olmayan okulumuzun en önemli avantajı öğrencilerimizin yurt olanaklarıdır. 2016-2017 eğitim öğretim döneminde öğrencilerimizin %90'dan fazlası Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlarda barınabilmişlerdir.  


Her geçen gün büyümesini sürdüren, geleceğe ümitle bakan okulumuz ve kadromuz; 2017-2018 eğitim öğretim dönemi için de yeni öğrencilerini yani sizleri bekliyor. Sizler de coğrafi güzelliklerle dolu, ulaşım sorunu olmayan, barınma sorunu hemen hemen tamamen çözülmüş, eğitime değer veren, sakin ve güvenli bir ilçede ve aynı zamanda genç ve dinamik bir eğitim kadrosuna sahip okulumuzda eğitiminizi sürdürmek istemez misiniz?

Sizleri okulumuzda görmek bizi mutlu edecektir. Okulumuzla ilgili soruları doğrudan yüksekokul müdürü olarak bana htakci@cumhuriyet.edu.tr mail adresim üzerinden iletebilirsiniz. 

Hepinize selam ve sevgilerimi iletiyorum,

Yrd. Doç. Dr. Hidayet Takcı
Cumhuriyet Üniversitesi Gürün Meslek Yüksekokulu Müdürü ve
Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi   

1 Temmuz 2016 Cuma

Bilgisayar Mühendislerine ve Bilgisayar Mühendisi Olacaklara Tavsiyeler

Böyle bir yazı için 19 yıl beklemedim tabi fakat 19 yıl boyunca mesleğin çeşitli aşamalarında görev yaparken gördüklerim, tecrübe ettiklerim bende böyle bir yazı yazma isteği uyandırdı. Hep kod yazacak değiliz ya bazen de sosyal içerikli şeyler yazmak lazım değil mi? Bu arada yazının özellikle kimleri ilgilendirdiğini de ifade etmeme müsaade edin lütfen. Bu yazı; özellikle de lisans eğitimini bu alanda yapmış kişileri ilgilendirir. Böyle bir tercihte bulunmamın nedeni benim tecrübelerim o yönde olduğu için başka da bir sebebi yok.  

Bilgisayar mühendisliği tesadüfen kazanılsa dahi tesadüfen başarılabilecek bir bölüm değildir. Diğer alanlarda asla göremeyeceğiniz mantık örgülerine şahit olur ve ciddi şekilde zorlanırsınız. Rahat şekilde eğitim alabilmek için temel iki konu: alana ait yetenekleriniz olmalı ve bu yetenekleriniz ilgi ile sevgi ile desteklenmeli. Diğer türlü ilk engelde - ki bu engel genellikle ilk dönem sizi karşılar – takılır ve daha işin başında kopuş yaşayabilirsiniz.

Hiçbir bölümün ezber ile başarılabileceğini düşünmüyorum ama diğerleri nispeten olsa dahi bilgisayar mühendisliği asla ve asla ezber ile başarılamaz. O nedenle zor bile olsa konuların teorisinin iyice anlaşılması ve konular arasında benzerlikler kurulabilmesi, anolojiler yardımıyla ve doğaçlama tekniğinden de yararlanılarak çalışılması zorunluluktur. Ezber ile belki bazı dersleri geçebilirsiniz ama asla iyi bir mühendis olamazsınız.

Kodlama mutlaka önemli. En iyi kodlamayı yapabilmenizi öneririm ama bununla birlikte bilgisayar mühendisliği kesinlikle kodlamadan daha fazlası demek. Kodlamadan daha fazlası ne derseniz çok karmaşıklaştırmadan kodlama öncesi ve kodlama sonrası diyebilirim. Kodlama öncesi kısmında; problemin anlaşılması ve algoritmanın kurulması vardır örneğin. Sadece bu da değil; algoritması elde edilen problemin hangi veri yapılarıyla çözüleceği ve en sonunda hangi programlama dilinin tercih edileceği konusu kodlama öncesi bilinmesi gereken şeylerdir. Bunların en iyi şekilde öğrenilmesi lüzumu vardır. Bu anlamda; sistem analizi, algoritma tasarımı ve veri yapıları size değerli bilgiler sağlayacaktır. Kodlama sonrasında ne var derseniz orada da; test ve bakım sizi bekliyor. Yazılan kodun istenen işlevi yerine getirip getirmediği test aşamasında bir kalite problemi olarak çözülür. Bakım aşamasında ise test sonucunda arızalı bulunan kısımların tamiri yer alır. Kodlama öncesi ve kodlama sonrası genellikle yazılım metodolojileri ile takip edilir. Bu anlamda karşımıza üst perdeden yazılım mühendisliği konusu çıkacaktır. Başarılı bir proje için kodlama yazılım mühendisliği sürecinin çoğu zaman sadece %20’lik bir kısmından fazlası değildir. Bu durumun bilgisayar mühendisi adayları tarafından bilinmesi, büyük resmin görülmesi anlamında değerli olacaktır.

Lisans eğitimimiz sırasında bizim de zaman zaman takıldığımız bir konu doğrudan bölümle ilişkilendiremediğimiz derslerin ağır olması idi. Aradan geçen onca zaman sonunda şunu fark ettik ki müfredat programında yer alan her bir dersin bir sebebi var fakat belli bir bilgi seviyesine gelene kadar o bağı kurmak zor olabiliyor. Bu anlamda; elektronik ve matematik derslerindeki ağırlığın makul karşılanması ve o derslere de diğer derslere verilen önemin verilmesi öğrencinin faydasına olacaktır.

Meslekten arkadaşlarım için bir başka tavsiyem de güncel teknolojiler bağlamında olacaktır. Güncel olanın bilinmesi ve farkında olunması her bilgisayar mühendisi için bir ihtiyaçtır. Bununla birlikte; ilgili teknolojinin kaynakları veya tarihçesi ile birlikte teknolojinin felsefi kökenlerini de bilme ihtiyacı vardır. Örneğin, yedekleme birimlerinde gelinen son nokta bilinirken yedeklemenin atası olan dokuma tezgâhlarından alınan ilham da bilinmelidir. Dokuma tezgâhındaki bir motifin aslında bir nevi bir kayıt ortamı olduğunu bilen bir öğrenci yedekleme birimlerinin mantığını daha doğru şekilde anlayacaktır. Aynı şekilde; günümüzdeki mikroişlemci teknolojisini anlayabilmek için ilk icat edilen işlemcilerin mantığı iyi şekilde bilinmelidir. Güncel ve geçmiş bilgisi her ikisi de dengeli şekilde bilinmeli ve her yeni teknolojiye adaptasyon yeteneği kazanılmalıdır.

Zorlandığınız her noktada dünyaya hizmet sunan yazılımcıları hatırlayın. Güne takılmak yerine yarının yazılımcıları olmanın hayalini kurun. Sadece kodlama değil aynı zamanda algoritma kurmayı da öğrenin. Sadece kodlama değil aynı zamanda kodlama yapan bir ekibi yönetmeyi de öğrenin. Tek başına yapabileceğiniz işleri bile arkadaş gruplarınızla takımlar oluşturarak yapın. Yazılım geliştirmek üzerine yazılmış kitapları roman okur gibi okumak yerine okuduğunu uygulayarak okumayı tercih edin. Diğer bölümlerin öğrencileri gezerken siz onlar kadar gezmeyin. Bilgisayar mühendisi olmak ile gezmek tozmak arasında tercih yapın ve gezmeyi bir miktar ileriye atın. Eğer gezip tozacaksanız da lütfen kaldığınız derslerde hocalarınızı suçlamayın. Bu arada gezip tozmadığınız halde hoca problemi nedeniyle başarılı olamıyorsanız da teknolojik imkanlarla kendinizi destekleyin ve kendi kendine öğrenme yöntemine başvurun.  

Sevgili arkadaşlar zaman zaman gündeme düşen uyduruk haberler duyarsınız “Bilgisayar mühendisleri boş kalıyormuş” şeklinde, ben bugüne kadar işinin ehli hiçbir meslektaşımın boş kaldığını duymadım. Boş kalan arkadaşlar varsa da ya şanssızlıktan yahut kendini yetiştiremediği içindir. Siz kendinizi adam gibi yetiştirin işveren sizi arasın. Sıkın dişinizi ve aranan adam olun. O kadar zor olmamalı.

Hidayet Takçı

Temmuz 2016, Sivas   

22 Mayıs 2016 Pazar

MAHREMİYET (PRIVACY)

Amerikalı bir yargıç onu “kişinin yalnız kalma özgürlüğü” olarak tanımlıyor. Yine yasalardaki tariflerinden birisine göre “başkasının etkisi altında kalmadan karar verebilme” imkânı olarak karşımıza çıkıyor. Peki, nedir mahremiyet veya diğer ifadesiyle gizlilik. Bizler için önemi sadece sosyal açıdan değil bilimsel açıdan nedir hızlıca bir bakalım.

Konuya taksonomik açıdan yaklaşıldığında iki temel türü var: anayasal mahremiyet ve bilgi merkezli mahremiyet. Anayasal mahremiyet daha çok kişinin kararlarını özgürce ifade edebilmesi veya susma hakkını kullanmasıyla ilgili. Devletler vatandaşlarına bu konuda imkân sağlamakla yükümlü. Mahremiyetin bu sınıfında mahremiyeti sağlayacak olan güç vatandaşların birçok ihtiyacını karşılamakla yükümlü olan devlettir. Bilgi merkezli mahremiyette ise kontrol bilginin sahibi olan kişidedir. Yani kişiler kendilerine ait olan bilgileri/verileri istedikleri şekilde paylaşabilirler.

Bilgi merkezli mahremiyet özellikle son dönem yaşanan teknolojik gelişmeler nedeniyle daha gündemde olan mahremiyet çeşidi. Her gün bilgi, resim, yorum, beğeni v.s. paylaşımı yaptığımız sosyal medya kaynaklı sorunlar bilgi merkezli mahremiyet ile ilgili. Hadi biz o bilgileri bilinçsizce dahi olsa bilerek paylaşıyoruz. Başımıza bir şey gelse dahi bu bizim hatamızın sonucu. Ya bir de bizim bir hatamız olmadığı halde başımıza gelenler veya gelebilecek olanlara ne demeli. Örnek mi istiyorsunuz? Siz bir web sayfasına ikinci seferde daha hızlı girebilmek için bir şeye izin veriyorsunuz ve karşıdaki sistem sizin bilgisayarınıza adına çerez denen metin parçaları atıyor. Bu metin parçaları bilginiz haricinde sizden veri toplamada kullanılabiliyor. Ayrıca; siz bir web sitesinden hizmet almak için kayıt bilgileri veriyorsunuz ve bu bilgiler sizin izniniz olmadan başkalarına satılıyor. Bizim her bilgimizi, her görüşmemizi tutan dünyaca ünlü uygulamaların uluslararası istihbarat örgütleriyle veri paylaştığını sanırım herkes duymuştur. İnsanın aklına hemen anayasal koruma geliyor fakat kimin ülkesinin anayasasına göre korunacak. Hizmeti alanın yasaları farklı hizmeti sunanın yasaları farklı. Bu durum özellikle de adına bulut bilişim dediğimiz mecrada son derece vahim boyutlarda. Sahibi olmayan verilerin doğal olarak mahremiyet eksenli koruması da eksik.

Gelişen bilgi teknolojileri bir taraftan hayatımızı kolaylaştırırken diğer taraftan da bize zarar verebiliyor, en büyük zarar ise sanırım mahremiyet konusunda. Belki konuyu abarttığımı düşünen olabilir ama abartmadığımı bazı örneklerle ifade etmek istiyorum. Çok sıklıkla yaptığımız yerini bildir özelliği sayesinde saldırılara ne denli açık olduğumuzu dememe gerek var mı? Paylaştığımız resimler sayesinde inançlarımızla ilgili herkese ne kadar bilgi sunduğumuzun farkında mıyız? Bankacılık işlemlerinde sorulan annenin kızlık soyadı basit bir iki profil gezintisi ile bulunamıyor mu? Kişiler arasındaki gruplaşmalar uzman olmayan kişiler tarafından da tespit edilemiyor mu? Bunu artırmak mümkün. Ne yapmak mı lazım…

Eğer mahremiyet yasal olarak korunan bir olgu ise ve artık bütün dünya aynı ortam üzerinde geziniyorsa birleşmiş milletler oturmalı ve bilişimle ilgili bütün dünya ülkelerini bağlayan mahremiyeti destekleyici yasalar çıkarmalı. Kendi verilerini korumak durumunda olan biz vatandaşlar ise birincisi sosyal medya uygulamalarında hesap ayarlarının ne olduğuna çok iyi şekilde çalışmalı. Ayrıca, arkadaşlarınıza güveniyorsanız bile arkadaşlarınızın arkadaşlarına güvenmek durumunda olmadığınızı hatırlatmak isterim. Son bir tavsiye hep ortalıkta görünmek isteyen kişiler bu durum size faydadan çok zarar getirecektir biraz geride kalmayı lütfen öğrenin. Takip edin, paylaşın ama mahrem kalması gereken şeylerinizi de paylaşmayın yoksa sanal âlemin insafına güven olmaz J


Mayıs 2016, Sivas
Hidayet TAKCI

2 Ocak 2015 Cuma

BIG DATA NEDİR NE DEĞİLDİR?

Veri kavramının tanımını ilk duyduğumdan beri bu konuya bir gün olsun duyarsız kalamayan ben eğitim hayatım boyunca da hep bu kavram üzerinde durdum, düşündüm ve çalıştım. Veri yapıları, veritabanları, veri ambarı, veri madenciliği, metin madenciliği, veri keşfi ve veri analizi derken son dönemde bir de büyük veri kavramı ortaya çıktı. Bize de doğal olarak onu anlama ve üzerine çalışma görevi düştü.

1993 yılında tanıştığımız veri kavramıyla ilk münasebetimiz program kodları içerisinde doğru değişken tanımını yapmakla başladı. Atomik değişkenler yetmediğinde veri yapılarının nasıl kullanılacağı ve devamında verilerin dosyalarda ve diskte nasıl organize edileceğini öğrendik ve uyguladık. 1995 yılı Veritabanlarına Giriş dersini alıp da bu alanda çalışmaya karar kıldığım yıl oldu. Bitirme çalışmamız bir Veritabanı uygulaması oldu: Dingil 1. 0. Şu an ülkemizin önemli firmalarında mühendis olarak çalışan arkadaşlarla birlikte yaptığımız bu veri yoğun yazılım ilk ciddi veriye dayalı işimiz oldu. Devamında yüksek lisans ve doktorada veri merkezli çalışmalarımız. Yüksek lisansta web üzerinde veritabanı çalışarak INTERNETTE KÜTÜPHANE isimli tezimi yaptım. Doktora konum ise tam anlamıyla bir veri madenciliği çalışmasıydı: KARAKTER TABANLI DOKÜMAN DİLİ TANIMA SİSTEMİ TASARIMI. Eğitim almanın devamında eğitim verme aşamasına geldiğimde de isminde Veri olan bütün dersleri özenle yıllarca ben verdim ve vermeye devam ediyorum.

2005 yılında doktorayı bitirdiğimizde bizim veriye merakımızı gören TÜBİTAK sağ olsun bize veriye dayalı birçok projede hakemlik görevi verdi, vermeye devam ediyor, ben de zevkle görev yapıyorum. Bu görevler sırasında gördüğümüz olumlu, olumsuz örnekler bence çok değerli. Bu örnekler üzerinden halkımızın bu konuları ne denli anlayıp ne denli anlamadığını görme fırsatımız oluyor. Örneğin, 2005 yılında ilk hakemlik yapmaya başladığım yıllarda henüz Big Data konusu yoktu ama o zamanlar Veri Madenciliği gündemdeydi ve alanla ilgili çok sayıda proje önerisi önüme geliyordu. Ben o zaman şunu görmüştüm; firmaların çoğu İstatistik bile yapmadan Veri Madenciliği yaptığını iddia ediyor. Acaba neden insanlar İstatistik bile yapamazken Veri Madenciliği yaptığını iddia eder diye düşünürken aklıma şu geldi; “Veri madenciliği sihirli sözcüktür ve bu sözcükle proje kabul edilebilir”. Kabul edildi mi, en azından bana gelenler edilmedi J

Aradan yıllar geçti ve insanlar sonunda veri madenciliği projeleri yapmayı öğrendiler. Bu sefer de Web Madenciliği, log (günlük) madenciliği gibi konular gündeme geldi. Log kayıtlarının güvenliğini sorduğumuzda çok cevap alamadık genellikle. Log kayıtlarının birleştirilmesi de cevapsız kaldı.

Metin madenciliği kulağa hoş gelmeye başladı. Ben de çok sevindim bu işe, çünkü doktora tezim veri madenciliği kadar metin madenciliği ile de alakalıydı. Doğal dil dedik cevap alamadık, muğlaklık gidermeyi hiç soramadık. O konu kapanmadan bu sefer sentiment analiz. Olumlu ve olumsuz tamam ya nötr durumları nasıl bulursunuz dediğimizde onu bile yapan fazla çıkmadı.


Bütün bunları neye mi anlatıyorum, cevabı basit ve kısa. Yine insanlar moda bir kavram buldular kendilerine ve yine ıskalamaya devam ediyorlar da o yüzden. Sadece proje heveslileri ıskalasa neyse wikilerde bile çok doğru olmayan şeyler var. Diyor ki wiki hazretleri “…yaygın bilişimci inanışına göre, yapısal olmayan veri, değersizdi” ben de diyorum ki hadi oradan. Yapısal olmayan verinin bütün veriler içerisinde %90 gibi bir veri yığını oluşturduğu ve bu verinin değerlendirilmesi için de metin madenciliği yapıldığını sağır bilişimci bile bilir. Yine aynı wiki bir yerlerinde mevcut ilişkisel veritabanları sanki tutarsız veri tutuyormuş da big data tutarlı veri tutuyormuş gibi masal okuyor.

Son dönemde gerek wiki, gerekse konuya balıklama atlayan herkesin iddiası şu “ilişkisel veritabanları yetersiz kaldığı için big data kullanılacak ve ilişkisel veritabanları artık önemsizleşecek”. Big data konusunu yeterince anlamayan kişiler veritabanlarında yıllarca kullanılan özellikleri de big dataya ait gibi göstererek, veri ambarlarında çözülmüş olan farklı veri kaynaklarının birleştirilmesini de big dataya ait gibi göstererek sadece cehaletlerini ortaya koyuyorlar.

Bize göre big data, son dönemde artan veri kaynaklarına paralel olarak bunların entegre edilmesi, toplam veriden ortak bir bilgi çıkarılması ve bu iş yapılırken de bugüne kadar geliştirilmiş bütün veri analiz tekniklerinin birlikte kullanılması sürecidir. Big data eskiyi yıkıp üzerine bir şey inşa etmek değil, sadece yatay giden sorgulamaya dikey özellik katan, toplu işleme mantığı ile işlemleri ele alan, aynı anda paralel işleme ile sonuç elde eden yeni bir veri analiz yöntemidir. Eğer big data yapılacaksa veriyle ilgili olarak verinin farklı formatlarında çalışmış insanların ortaklığı ile yapılabilecektir. Yoksa bugüne kadar veri nedir bilmeyen insanların hemen birkaç ayda içine girip çıkabileceği bir şey değildir. Moda bir tabir olabilir ama moda gibi hafif bir konu değildir.

Hidayet Takcı
Cumhuriyet Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü
Yazılım Anabilim Dalı Başkanı

 0 (346) 219 10 10 / 24 62

İki yarım bir tam etmez

Bir bütünün iki parçaya ayrılıp sonra bir araya getirilmesi bütünden bir şey eksiltir mi, miktarından bir şey eksiltmez ama bütünlüğünden ek...